Tarihin derinliklerine uzanan Büyük Hun Devleti, Orta Asya coğrafyasında uzun yıllar boyunca hüküm sürmüş ve döneminin en güçlü imparatorluğunu kurmuştur. Hun Türkleri, sadece askeri başarılarıyla değil, aynı zamanda zengin kültürleri, sanatları ve edebiyatlarıyla da bilinirler.
Hun kültürü ve sanatı, günümüzde Leningrad’da bulunan Ermitage Müzesi gibi dünya çapında ün kazanmış birçok müzede sergilenmektedir. Bu müzelerde yer alan eserler, genellikle Doğu Altay bölgesinde, özellikle Pazırık Vadisi’nde bulunmuş eserlerdir. Bu eserler, Hunların sanatsal yeteneklerini ve gündelik yaşamlarını yansıtan değerli belgelerdir.
Edebiyat, bir milletin tarihini ve kültürünü yansıtan önemli bir unsur olarak kabul edilir. Hun Türkleri de edebiyata büyük bir önem vermişlerdir. Henüz uzun metinlere ulaşılmasa da, Hunların kendilerine özgü bir yazı sistemine sahip oldukları bilinmektedir. Özellikle Çin kayıtlarında, Hun İmparatoru Mete’nin M.Ö. 2. yüzyılda Çin hakanına yazdığı mektuplardan bahsedilir. Ne yazık ki, bu mektuplar günümüze ulaşmamıştır, ancak bir gün Mete Han’ın kaleme aldığı bu metinlerin ortaya çıkacağı umulur.
Büyük Hun Devleti’nin yürekleri dağlayan bir hikayesi, Çin kaynaklarında yer almaktadır. Hun Devleti dönemine ait bir sagu (ağıt) dörtlüğü, sadece dört satırdan oluşsa da, Türk edebiyatının en eski ikinci metni olarak kabul edilir. Bu sagu, Altın Elbiseli Adam’ın mezarından elde edilen Saka Türklerine ait iki satırlık Türkçe yazıdan önce gelir.
Çin kaynaklarına göre, Hun Türkleri bu saguyu M.Ö. 121 yılında Çinlilerle giriştikleri savaşın ardından söylemişlerdir. Bu savaş sonucunda Çin ordusu, Hunları yenerek Tilev ve Alçı dağlarını ele geçirmiştir. Ardından Çin, bölgeye getirdiği suçlular ve göçmenlerle Türk izlerini silmeye çalışmıştır.
Hun Ağıdı
Bu ağıt, Büyük Hun Devleti’nin yitirdiği toprakları ve yaşadığı büyük acıları dile getirir. Sadece bir dörtlükten oluşan bu sagu, Hun Türklerinin yaşadığı trajediyi anlatırken onların içindeki acıyı yankılar. Aynı zamanda, bu ağıtın o dönemin Çince’den Türkçe’ye çevrilmiş olduğunu belirtmekte fayda var.
“Yen-çi-şan dağını yitirdik
Kadınlarımızın güzelliğini aldılar
Silan-şan yaylalarını yitirdik
Hayvanlarımızın otlağını aldılar…”
Büyük Hun Devleti’nin yitirdiği topraklarına duyduğu özlem ve yaşadığı acı, bu ağıt aracılığıyla günümüze kadar ulaşırken, Hun Türklerinin kültürü ve edebiyatı da unutulmaz izler bırakmıştır.